Yeraltından yeryüzüne, insandan doğaya uzanan bir hikaye…
Plastik hayatımızın hemen her alanında kullandığımız bir materyal. Plastik kaplar, şişeler, poşetler, streç filmler, çöp torbaları, pipetler, plastik sepetler, elektronik cihazların parçaları, kıyafetler ve sayamadığımız daha birçokları… Gün içinde elimizi değdiğimiz neredeyse her şeyde plastik var. Fakat bu plastiklerin %91’i geri dönüştürülemiyor. Yani doğaya karışıyor ve yalnızca bizi değil, doğadaki diğer tüm canlıları etkiliyor.
Peki, plastiği hayatımızdan çıkarmanın bir yolu var mı? Atıksız Ev Blog kurucusu Selvi Kayın Gürevin’e sorduk.
Plastik nasıl geri dönüştürülüyor? Hangi plastikler geri dönüştürülebilir?
Plastik geri dönüşümü: toplama, ayrıştırma, temizleme ve eriterek yeni lif ve parçalara çevirme yolu ile yapılıyor. Bir cümlede özetlendiği kadar kolay ve zahmetsiz bir işlem olmadığını söylemek gerekir. Yeni ham madde ile plastik üretmekle kıyaslandığında daha pahalıdır (bir tonda 72$ daha pahalı ~Bilgi:S&P Global Platts~) ve emek yoğundur.
Geri dönüştürülebilen plastiklerin büyük çoğunluğu PETE1 (plastik içecek ve su şişeleri) ve HDPE(çoğu plastik deterjan kapları) türleridir. Çıkan ürün daha düşük kalitedeki plastik ham maddedir. Bu ham maddeler polyester giyim gibi farklı türde üretimlerde kullanılır. Üretim döngüsünü kapatabilen uygulamalara yer açtığında geri dönüşüm fayda yaratan bir modeldir. Cam ve metallerin aksine plastiğin geri dönüşümü verimi düşük olan bir yöntemdir. Hangi plastiklerin çoğunun dönüşüm bandında dönüştürülemediğine bakacak olursak burada uzun bir liste vardır: Stirofom yiyecek tabakları, kutuları, kahve bardakları, streç filmler, alışveriş poşetleri, gıda poşetleri, sıkılabilen şişeler, pipetler, pvc borular, ıslak mendiller, süngerler, sarı bezler, bebek bezleri.
Gelişmiş ülkeler, kendi plastik atıklarını gelişmekte olan ülkelere satıyor. Türkiye de bu ülkelerden biri. Geri dönüşüm için harcanan işgücü ve enerji göz önünde bulundurulduğunda, bu emeğe değiyor mu? Neden ülkeler çöplerini diğer ülkelere satıyor?
Gelişmiş ülkelerin plastik atıklarını gelişmekte olan ülkelere göndermelerindeki asıl sebep bunun maliyetinin geri dönüşümden daha ucuz olmasıdır. Şirketler geri dönüşüm yükümlülüklerini yerine getirmek yerine toplama ve paketleme işlemini yapıp tamamını göndererek kolaylık sağlıyorlar. Ayrıca kendi ülkelerinde çöp alanlarının büyümesine de engel olmuş oluyorlar.
Plastik konusu, üretim devlerinin ve devletlerin tavır değişikliği olmadığı sürece bizi ve doğayı zehirlemeye devam edecek. Plastiğin ham maddesi petrolün alternatifleri olduğu halde neden kullanılmıyor?
Evet tam da dediğiniz gibi. Plastik tüm gezegeni ve üzerindeki yaşam formlarını çok kötü yönde etkiliyor. Yeni ham madde buluşları birbiri ardına geliyor, ancak bunlar henüz hep küçük işletmeler. Karşısında ise ‘kâr’ uğruna tüm dünyayı hiçe sayan dev petrol endüstrisi bulunuyor. Para ve gücün sağduyu ve çevreciliğe karşı durduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Plastik kullanımı ve üretimi böyle devam ederse dünyayı neler bekliyor?
Küresel plastik üretimi yıllık 300 milyon tonun üzerinde ve artış hızı da her geçen yıl tırmanıyor. Bunun yarısı tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor. Sadece %9’u geri dönüştürülüyor. Geri kalanı karalarımızı, denizlerimizi kirletirken canlı türlerinin hızla yok oluşundaki önemli nedenlerden biri haline geldi. Her yıl bir milyon deniz kuşu plastik atıklara takılarak veya onları besin sanıp yutarak hayatını yitiriyor. Bu şekilde yok olan deniz canlılarının miktarını henüz bilemiyoruz. Bir kısım plastik atık ise yakılarak bertaraf edilmeye çalışılıyor ki bu da havamızı kirleterek sağlığımıza olumsuz yönde etki ediyor. Gelişmekte olan ülkelere gönderilen plastik atıklar doğru şekilde değerlendirilemediğinde orada bulunan halkların yaşam koşulları ve sağlığını adil olmayan bir şekilde tehdit ediyor.
Plastik atığı öyle bir yere geldi ki Pasifik Okyanus’unun ortasında yeni bir kıta oluşturdu. Burada 7 milyon ton ağırlığında atık var. Sizce buradan geri dönüş var mı? Ne olacak bu plastiklere?
Bu kirliliğe dikkat çekmek ve temizliğine başlamak için yeni birçok girişim var. 19 yaşında bu işe baş koyan Boyan Slat ve ekibi tam 6 yıldır Ocean Clean Up adlı proje ile yenilenebilir enerjiyi kullanarak okyanus plastiklerini toplayacak bir sistemi işler hale getirmeye uğraşıyor. Sadece Pasifik’teki plastiklerin temizlenmesinin 5 yıl süreceğini söylüyorlar. Çoğu parça yıllardır okyanusta sürüklenmekte olduğundan temizliği çok zor, ancak toplananlardan geri dönüşüm ile yeni ürünler yaratılması için proje geliştirmekteler. Pasifik kadar uzaklara gitmeden kendi enfes denizlerimize göz attığımızda ‘Plastik Çorbası’ olarak anılmaya başlayan Akdeniz de bir mesele. Kilometrede 31.3 kg plastik parça ile Türkiye kıyıları kirlilikte en ön sırada maalesef.
Plastiğin dünyaya verdiği zarar ve ekolojik sorunlar ile ilgili birçok bilinçlendirme kampanyası yapılıyor. Hatta 16. İstanbul Bienali’nin konusu da buydu. Bu iletişimleri faydalı buluyor musunuz?
Kesinlikle çok faydalı buluyorum. Dünyada son yıllarda sanatsal üretim bu konu etrafında yoğunlaştı. Ne kadar çok görünür kılınırsa o kadar farkındalık oluşur diye düşünüyorum. Sanat ve aktivizm farkındalık için çok etkili yollar. Extinction Rebellion, Fridays For Future ve Greta Thunberg’in de yeri çok değerli.
Bireysel olarak hayatımızdaki plastiği azaltmanın yolları neler? Plastik yerine hangi alternatifleri tercih edebiliriz?
Atıksız Ev blogda tam da bunlara değiniyor, bireysel hayatımızda plastik yerine kullanabileceğimiz alternatifleri anlatıyorum. Tek kullanımlık plastikler genelde dışarıdayken karşımıza çıkıyor. Yanımızda çatal-bıçağımızı taşımak, matara ile gezmek, kahveyi termosumuzla alabilmek mümkün. Alışverişe giderken kaplarımızı, bez poşetlerimizi yanımıza almakla birçok plastik paketlemeyi kullanmaktan kurtulabiliriz. Yaşamımızdan tek kullanımlık ürünlerden ıslak mendilleri, bebek bezlerini, kadın pedlerini, plastik içeren bezler ve mutfak süngerlerini çıkarmak büyük bir etki yaratıyor. Deterjanlar, sabun ve şampuanlar çoğunlukla plastik paketleme içinde satılıyor. Onlar yerine temizliği su, sabun, sirke, karbonat ve çamaşır sodası ile yapabiliyoruz. Katı şampuanlar ve basit içerikli sabunlar kullanmak da atabileceğimiz adımlardan.
Tek konu plastik değil elbette. Orman alanlarının tahrip edilmesi, artan betonlaşma, doğal kaynakların sonsuzmuş gibi kullanılması, tarımda kullanılan ilaçlar, hormonlar, gübreler, genetiğiyle oynanmış tohumlar, hayvan yetiştiriciliğinin yapılma şekli… Tüm bunlar da bu yıkımın birer parçası. İnsanlık olarak ekolojik sistemi bozduğumuz gibi düzeltebilir miyiz?
Çok güzel söylediniz! Bunların tamamı yarattığımız yıkımın nedenleri. Beni çok etkileyen değerli insan Vandana Shiva’nın söylediği gibi tabiat anayı ham madde olarak görmekten kurtulmalıyız. Dünyanın eko sistemleri kendi dengelerini 4.5 milyar yıldan fazladır korurken insanlar bu döngülere müdahale ederek tarımı ilaçlara, hormon ve gübreye mahkum hale getirdi. Tohumların genetiğiyle oynayarak ‘Yeşil Devrim’ adı altında monokültür üretime geçildi. Beklenen verim maalesef yakalanmadı. Tek tip üretim alanları bütünsel hareket eden sistem anlayışına ters bir yoldur. Gezegenimizde tüm ilişkiler ağ düzenindedir. Tüm hayvan türleri, bitkiler, bakteriler döngülerin biricik parçalarıdır. Ekolojik sistemi düzeltebilmek elimizde. Onarıcı tarım ve hayvancılık uygulamaları, permakültür, yenilenebilir enerjilerin acilen ve yaygın kullanımı, demokrasilerin güçlendirilmesi, tüm dünyada eşit sağlık, eğitim ve yaşam koşullarının sağlanması almamız gereken yolun yapı taşlarıdır.
Pandemi dönemi bize doğayla bağımızın ne kadar kopuk olduğunu belki de en sert şekilde gösterdi. Hepimiz, birçoğunda balkon bile olmayan evlerimize hapsolduk. Öyle görünüyor ki hayata verilen bu ara, doğaya iyi geldi. Sizce hayat normale döndüğünde insanların yaşam biçimi ve tercihlerinde değişiklik olacak mı? Geleceğe dair öngörüleriniz neler?
Gerçekten inanılmaz bir dönemden geçiyoruz. Tüm dünya halkları ilk defa bir olup görünmeyen bir şeye karşı ayakta durmaya çalışıyor. Gezegenin bir ucunda denize atılan taşın dalgasının diğer ucuna ulaşabileceğini biliyoruz artık. Paranın, gücün, kâr dünyasının illüzyondan ibaret olduğunu anlayacağız belki de. Çok isterdim ama bugünden yarına değişim olacağına inanmıyorum. Bir grup insanın yaşam biçimleri ve tercihleri farkındalık ölçüsünde değişecek elbette, ama üzülerek görüyoruz ki ‘Hadi bitse de normal hayatımıza geri dönsek’ diyen bir kalabalık da var. ‘Normal’in aslında anormal olduğunu henüz fark edemeyenlerin bu konuda biraz yardıma ihtiyacı var. Genç kuşağın çok daha bilinçle yol alacağına inancım sonsuz. Pandemi dönemi onların bu yola daha güçle çıkmasına etki eder umarım.
Selvi Kayın Gürevin’in blog’unu incelemek isterseniz, linki aşağıda bulabilirsiniz:
http://atiksizev.com/