Bu Çiftlik hakkında…
-
Saanen keçisi fenomeni doğru mu ?
-
Çiftlik kuracaklar için 3’te 1 kuralı !
-
Şehirli çiftçiler için doğada kalıcı olma şartı !
♦♦♦ Sakarya iline bağlı Geyve aslen ayva bahçeleri ile ünlü bir ilçe… Ancak bu bölge son yıllarda İstanbul’a yakınlığı ve coğrafyası nedeniyle çok sayıda şehirli çiftçiye ev sahipliği yapmaya başladı.
Onların azımsanmayacak bir kısmı da türünün en verimlisi olarak nam salmış Saanen keçiciliğine yöneliyor.
İnternet bugün, şüphesiz, en önemli bilgi kaynağı. Çiftlik hayali kuran onbinlerce kişi, arama motorlarında, rüyalarını gerçeğe dönüştürecek motivasyonu bulmaya uğraşıyor.
Ancak internette okunanlarla çiftlik inşa etmek, kumdan kale yapmaktan farksız.
Saanen keçiciliği ile ilgili de internette sayfalarca bilgi görünümlü “ilan” bulunuyor. Ve fakat bunların çoğu, elindeki hayvanları iyi fiyata satmaya uğraşan tüccarlar.
“Günde 7 litre süt veren Saanen keçisi” ilanlarının ilgi çekmemesi mümkün değil.
Bunu da en iyi 16 yıldır Sakarya Geyve’de keçicilik yapan Ali Kusçu biliyor.
“Haftada en az 2 kişi gelir bana; “Bir çiftlik kuracağız. Bunlar çok verimli keçilermiş. 5 – 6 litre süt veriyorlarmış.” diyor.
Ee peki diyorum, 5 – 6 litre vermez de, “Velev ki 5 – 6 litre sütü aldın. Sütü ne yapacaksın ?..” diye ilk soruyu soruyorum.
Tabii onun cevabı verilmiyor.
Diyor ki, “İşte peynir yaparım diyor, eşe dosta satarım. Dondurmacılara süt satarım.”
Ama bu böyle olmuyor. Böyle bir işletmeyi ayakta tutabilmek için işletme kurulurken elde edeceğiniz sütün nereye verileceği veyahut da sütü nasıl değerlendireceğiz sorusunun cevabını vermek lazım. Bu cevabı veremeyenler tasviye oldular. Bu Geyve bölgesinde benim bildiğim en az 10 işletme bu şekilde hayallerle kuruldular ve kapandılar.
Adını doğum yeri olan İsviçre’deki Saanen vadisinden alan bu keçiler, 1950 yılından bu yana Türkiye’de de üretiliyor. Maltız keçisi ile çiftleştirilerek elde edilen melez türe Türk Saanen’i adı verilmiş.
Saanen’ler gerçekten çok verimli hayvanlar ancak “3’te 1” kuralı burada da işliyor.
“Şimdi toplumda şöyle bir algı var. Bu keçiler günde 5 litre 6 litre hatta 7 litre süt verirler. Ve tabii herkes de bir heyecan hemen akşamdan bir keçi çiftliği kurup, sabah düğmeye basıp, işte günde keçi başına 5 – 6 litre sut alma planları… Aslında bireysel olarak 4 – 5 litre süt veren keçi var. Bizim sürümüzde de var. Ama bu tabii yanıltıcı… Bir de bunu günlük olarak değerlendirmemek lazım… Günlük verim pek bir anlam taşımaz.
Bir sağım döneminde kaç litre süt veriyor bir hayvan ?
Esas sağlıklı ölçü budur.
Yani bizim sürünün ortalaması, bir sağım döneminde keçi başına 750 litredir. Bunu da günlüğe vurursak 2.5 litre ortalama olur. Bu da iyi bir rakamdır.
Saanen keçilerinin en belirgin özelliği sağım döneminin geniş bir zamana yayılması… Bu kara keçiler de bu 3 ay, 4 ayda biter. Yani şubatta doğuran keçi ağustosta defteri kapatır. Saanenler öyle değil, saanenler 10 ay sağılabiliyor.
Çanakkale, Balıkesir gibi illerden farklı olarak Sakarya’da günlük süt alımı yapan büyük tesisler yer almıyor.
Ali Kusçu’nun Geyve’de 16 senedir hayalini yaşayabilmesinin, çiftliğini ayakta tutabilmesinin sırrı, süt sektöründe farklılaşabilmiş olmasında gizli…
“Biz de bu işe girerken, “bu sütü nasıl değerlendireceğiz ?..” sorusuna cevabını vermeden girdik. Bu sütü, süt olarak satma imkanı bulamadık. Dondurmacılara vermeyi denedik. Verimli olmadı. Dondurmaya süt vermek istikrarlı olmuyor. Her gün alması lazım.
“İşte bugün hava bulutlu, istemiyorum” dendiği zaman, dökeceksiniz… Değerlendirmek mümkün değil.
Dolayısıyla biz bu işin, dışarıya bağlı olarak devam edemeyeceğini kavradık ve sütü kendimizin değerlendirmesi gerektiğini anladık. Bunun için de sütümüzü ilk olarak peynire dönüştürmemiz gerektiğini anladık. Bu amaçla Bolu’daki bir tesisin mandırasında 10 günlük bir staja gittim.
Ali Kusçu, sahibi olduğu Mavi Çiftlik’te çok özel bir keçi peyniri üretiyor. Sevdiği hayatı yaşayabilmesinin sırrı verdiği emekte gizli… Şehirli çiftçilerin, büyük üreticilerle baş edebilmesinin tek yolu “niş” pazarlar yakalayabilmelerine bağlı…
Değişen tüketim alışkanlıkları Mavi Çiftlik gibi işletmelerin lehine… Nitelikli, güvenilir gıda arayışındaki şehirliler, artık paketlerin üzerlerinde ne yazdığına daha bir dikkatli bakıyor.
Ali Kuşçu bu açığı iyi değerlendirmiş, ürettiği peyniri hiçbir katkı maddesi olmadan yüzde yüz keçi sütünden yapıyor.
Ancak tüm bu emeğine karşın, ürettiğine pazar bulma süreci başlarda hiç kolay olmamış.
“Ne kadar satabileceksen o kadar üretmen gerekiyor” diyor zamanında depoda kalan peynirleri hatırlayarak.
Tıpkı üretim süreci gibi pazarlama da deneme – yanılmayla öğreniliyor.
Ali Kuşçu ürettiği sütü peynire dönüştürme, sonrasında da pazara ulaştırma aşamalarını başarmış. Önce Sakarya D-100 karayolu üzerindeki bir çok tesise markasını kabul ettirmiş. Bugünse artık İstanbul’daki önemli bazı alış-veriş merkezlerinde onun peyniri satılıyor.
Şehirli çiftçilerin toprakta kalabilmesi için para kazanmaları gerekiyor. Toprakla mücadele bir emeklilik hayatı değil kesinlikle. Mesaisi günün ilk ışığıyla başlayan bir iş çiftçilik…
Çiftlik hayali kuranların planlı oldukları kadar yaratıcı olması da gerekiyor.
Ali Kuşçu, 16 yıldır burada var olabilmesini, bankacılıktan gelen mali özenine ve yaratıcı olabilmesine borçlu…
O, elde ettiği sütü yalnızca peynire dönüştürmemiş, 2014 yazından itibaren de dondurma yapmaya başlamış. Hedeflediği pazarda dikkat çekebilmek için müthiş bir atılım bu…
“Tabii dondurma da bir uzmanlık alanı… Şimdi gelip de dağın başında bir dondurma ustası çalıştırmak çok zor. Hele bu tip işlerdeki ustalar çok kaprisli olurlar. Yani bu yaştan sonra da usta kaprisi çekmek pek akılcı değil. İşte geçen yıldan bu yana, sınama yanılmayla, yap-boz, yap-boz belli bir seviyeye getirdik. Son derece özgün bir ürün çıktı ortaya… 100’de 100 kendi sütümüz… Doğal olarak makineyle sağılıp direkt kazana gönderilen süt, pancar şekeri, çekirdek sahlep, doğal sahlep… yani dağ sahlebi… Dağ sahlebini çekirdek olarak alıyoruz, başında durup kendimiz çektiriyoruz. Çünkü hazır öğütülmüş sahlebi almaya kalktığınız zaman muhtemelen içinden nohut çıkıyor. Öğütülmüş nohut çıkıyor. O açıdan kendi nezaretimizde çektirdiğimiz sahlep ve doğal vanilya…”
Akşam saatlerinde sağılan sütün, saat gibi işleyen bir süreç sonrası, açılan bir çeşmeden dondurma olarak akışını izlemek insana müthiş bir tatmin duygusu veriyor olmalı.
Başında bonesi, beyaz önlüğü ile yoğunluk ölçere koyduğu sütü test eden bu çiftçi her üretimde bu doyumu yaşıyor.
“NE ZAMAN ŞEHİRLİ OLDUK Kİ ?..”
Ali Kuşçu, Tunceli’deki köyünden ayrılmasıyla başlayan ve 25 yıl süren bankacılık kariyerini emekliliğe hak kazandığı gün sonlandırmıştı.
60 yaşını henüz aşmış bu çiftçi, acaba, o 25 yılda kaç kez bi’ çiftlik hayaliyle yatağa girmişti ?
“Bankacılık mesleği hizmet sektörü… Hizmet sektörlerinde manevi tatmin duygusu yaşayamaz insanlar. İşler son derece yoğun, hızlı, gergin, stresli… Ama akşam olduğunda, “ben bugün ne yaptım” diye gerinize baktığınızda, ortada görünür hiçbir şey yok.
Ne zaman sizi farkederler veya görünürsünüz ? Bir hata yaptığınız zaman… Eğer o gün hatalı bir işlem yapmışsanız, insanlar sizi o zaman farkederler. O bakımdan pek mutluluk verici bir meslek değil.
25 yılı göz açıp kapayıncaya kadar yaşadık. Çalışırken de bazı araştırmalarla şu anda bulunduğumuz yerin altyapısını oluşturmuş olduk. Şu anda yaşadığımız süreç ki işte 15 – 16 yıldır böyle bir hayatı yaşıyoruz, tadıyoruz. Daha dingin diyeyim. Niye çünkü burada reel bir üretim yapıyoruz. Ürettiğimiz her şey somut olarak elimizin içinde oluyor. Bu da insana çok geniş çerçeveli bir mutluluk bağışlıyor.”
Sağında solunda kimseciklerin olmadığı, ağaçlar içinde bir çiftlik evinin verandasında anlatıyor Ali Kuşçu..
“Aslında çok paylaşımcı bir yapım vardır benim… Ama doğa konusunda çok kıskancım, yani benim bulunduğum doğada benden başka kimse olmasın diye bir duygu olur hep… Şimdi bunu da burada yaşıyorum. Yani keçiler, ben ve orman… Böyle bir mutluluğun da tarifi zor zaten. Hani onun resmini yapabilir misin diye sormuş ya şair… Mutluluğun resmi yok ama, kafamdaki mutluluk tablosu bu…”
Ali Kuşçu’yu, sürüsüne çobanlık yaparken izlemek, tarif ettiği bu tabloyu daha da belirginleştiriyor.
“Başka hayvan besler misiniz ?..” deseniz, beslemem… Keçinin özelliği farklı, keçilerin kendi davranışları da çok farklı… Mesela müthiş bir hiyerarşi var kendi aralarında… Yani herkesin yeri bellidir, kimse kimsenin yerinde yatamaz. Kimse onun yemliğinden yiyemez, çok temiz hayvanlardır. Yattığı yeri temizlemeden yatmaz. Başka birinin içtiği suyun kokusunu alır, içmez. Titiz temiz hayvanlardır.
Bu saanen keçileri de özellikle daha naif hayvanlar yani kara keçiye göre çok kibar, insana yakın, çok candaş bir yapıları var. Mesela inekler önüne geleni siler süpürür. Müthiş bir iştahla yer. Keçiler öyle değildir. Keçi buradan bir otun tepesini koparır. Öyle çok seçicidir, kibardır. Ormanda çobanı kaybederse hemen başlar bağırmaya, arar yani, çobanı arar. Bazıları da, her sürüde 3, 5 tane çıkar, çok insancıldır, insanın yanından ayrılmaz. Bu da işte karşılıksız, çıkarsız bir ilişkiyi belirliyor. Bu ilişki insanı mutlu ediyor yani…
Hayvanın otlayışını izlemek, onun iştahla otlamasını izlemek insanın kafasındaki bütün düşünceleri sıfırlıyor. Onları izlemek başlı başına bir mutluluk kaynağı…
Ali Kuşçu, Geyve boğazının ortasında, bulutların üzerine kurduğu bu 15 dönümlük çiftlikte, yardımcı 2 aile ile birlikte 350 kadar Saanen keçisine bakabiliyor.
Ancak çiftliğin konumlu olduğu bu rakım, bir çok işin de başa düşmesi demek… Özellikle de veterinerlik faaliyetlerinin…
“Bulunduğumuz yer itibariyle, coğrafya itibariyle veteriner hekime ulaşabilecek bir konumda değil… O bakımdan bu tip sorunları anında çözebilecek bazı formülleri, bazı deneyimleri kazanmanın zorunlu olduğunu gördük. Yani rahatsızlık belirtisi gösteren bir keçinin belli ne semptomları var, işte ateşi var mı ? Burun akıntısı var mı ? Veya ishali var mı ? Bu semptomlardan hareketle, ne gibi bir tedavi uygulanması gerekir, çok kara düzen de olsa, belli bir deneyimle belli bir noktaya getirdik. Öbür türlü dağın başına veteriner çağırmanın çok ciddi maliyetleri de var. Veteriner hekimlik hizmeti gerektiren, çok özel ihtisas gerektiren durumlar olmadıkça bu işleri kendimiz çözer hale geldik. Bunun teorik altyapısını da oluşturduktan sonra uygular hale geldik. Zaten teorik bilgi pratiğe uygulanmazsa bir süre sonra unutuluyor. Teori ile birlikte uygulama alanı da yakalayabilirsek insan bir süre sonra bunun eğitimini görmemiş de olsa, çok temel hizmetleri, keçilerle ilgili sağlık sorunlarını, temel hizmetleri vermek suretiyle, çözecek noktaya geliyor.
Saanen keçilerinin insan ses tonunda hapşırmaları tüm ekibi çok şaşırtmıştı. Ama grip, Ali Kuşçu için başedilmesi kolay bir hastalık. Son 16 yıl içinde bundan çok daha zor durumlarla karşı karşıya kalmış.
“Zor doğum yapan bir keçiye, ben müdahale etmek durumunda kalıyorum. İlk zamanlar biraz yadırgıyordum, zor oluyordu ama bir keçinin rahminden ters gelen bir yavruyu çekip çıkarmak kadar insanı heyecanlandıran bir şey yok. Veya keçilerin zaman zaman rahatsızlıklarında işte ne tip ilaç verilecek, işte enjeksiyon yapılacaksa ne tip yapılacak bunları zaman içinde yaşayarak öğrendik. “
Ali Kuşçu, şehirden kendisiyle ilk temasa geçtiğimizde, “ne zaman şehirli olduk ki” diye söze başlamıştı. Onun çiftlik yaşantısını hep bu sözü üzerinden izledik.
Evet gerçekten binlerce yıllık bir hafıza, bir asırda unutulmuyor.
Bugün “toprağı unuttu denilenler” bu hayata uyum sağlamak bir yana, artık bir çok noktada öncü olmayı başarıyor.
Şehirli çiftçilerin doğada kalıcı olacağının belki de en önemli işareti bu…