Temiz ve güvenilir gıdaya ulaşmak son yıllarda çok zorlaştı. Ama aslında farklı bir açıdan bakıldığında, bu zorlaşma iyi bir şey.
Neden mi ?
Çünkü bu, insanların, yedikleri konusunda artık seçici olmaya başladıklarını da gösteriyor.
Tüm dünyada, tüketim alışkanlıkları konusunda bir aydınlanma yaşanıyor. Bu aydınlanma da henüz emekleme aşamasında olan bir sektör yaratmakta…
Markalaşan çiftlikler…
Karakızlı Çiftliği de bu çiftliklerden biri…
Serman ailesi 4 yıl önce Silivri’ye taşındıklarında yalnızca 8 keçileri ve bir inekleri, kendilerine yetecek kadar yumurta sağlayacakları tavukları vardı. Ancak bugün bu aile, doğal gıda – iyi tarım ekseninde ürettiklerini markalaştırarak şehre satma hazırlığı yapıyor.
50 yaşındaki Ayfer Serman’ın birebir başında olduğu bir operasyon bu…
H. B’ Ç: Silivri’de yazlık olarak yaptığınız ev, bugün büyük hedeflerinizin üssü konumunda. Nasıl başladı bu hikaye?
Ayfer Serman: Benim annemin babası İbrahim Baltalı, 1932 yılında Bulgaristan’dan gelmiş. Öyle bir geliş ki bu; Meriç’i yüzerek geçerek gelmiş ülkeye… Bir tek ceketiyle varmış yanında. Alpullu Şeker fabrikasında işe girmiş. Sıfırdan başlayarak müthiş bir kariyer yapmış kendine… Ben her zaman söylerim, dedeme çekmişim diye… Onun kanı bende var.
Deri sektörünün en büyük markalarından birinde çok erken yaşta çalışma hayatına atıldım. Sekiz senede müdürlük noktasına kadar ulaştım. Oradan ayrıldıktan sonra başka bir yerde benzer bir pozisyon yerine kendi işimi kurmaya karar verdim. Rusya ile bavul ticaretinin patladığı dönemdi. Bu dönemde çok güzel iş yaptım. Moskova’da ofis açtım. 1997’de deri işi büyük bir krize girdi, bavul ticaretinde kargolarda sıkıntılar başladı hemen deri işini kapatarak tekstil işine başladım.
Merter’de 2500 metrekarelik bir fabrika açtım. Modellere kadar kendim yaptım. Burada da çok iyi iş yaptım. Yaptığımız her ürün Laleli piyasasında çok beğenildi. İşlerimi yurtdışı da dahil olmak üzere çok büyüttüm. Bu arada İstanbul’da tekstil işine devam ederken Silivri Kurfallı köyünde eşime ait arazide bir ev yapmıştık. Zamanla bir inek ve tavuklarımız oldu. Altı ay kadar sonra başında durmadan, sadece çalışana güvenerek işin yürümeyeceğini anladık ve köye taşındık.Tekstil işine altı sene köyden İstanbul’a hemen her gün gidip gelerek devam ettim. En son 2014 sonu tekstili kapattım. İki iş birbirine çok çakışmaya başlamıştı. Bir tercih yaptım. Çiftlik işi daha tatlı gelmeye başladı.
Tabi insan güzele çabuk alışıyor ve şikayetler başlıyor. Benim en büyük şikayetim; köyde yaşıyorsan dışarıda bir sürü köpeğin, ineğin, tavuğun, buzağın varsa, her an tetikte olmalısın. Gece doğum olabilir, hırsız gelip çitleri kesebilir, hayvanların hastalanabilirler, kavga eder birbirlerine girebilirler. Yani hadi gün bitti kapıyı kapat, dışarısı beni ilgilendirmez bu saatten sonra diye bir şey yok köyde… Dışarıyı dinleyerek uyuyorsun, bu durum bazen yorucu olabiliyor.
H. B’ Ç: Çiftlik işindeki en büyük zorluk ne ?
Ayfer Serman: Bu işte en büyük zorluk çalışan aileyi bulmak. Çiftlik işinde en çok hayvan döven köylülere küfür ediyorum. Çiftçilikten önce ben kalifiye elemanla çalışıyordum ve söylediklerim net anlaşılıyordu. Köyde bu tam tersi oldu. Bir sabah kalktığınızda yanında çalışan aile gitmiş olabilir ya da siz göndermek zorunda kalabilirsiniz. Çiftçilik işindeki bu problemi, işçi problemini çözebilmek için, iş başa düştüğünde hayvanlarla ilgilenip, sütü sağabiliyor olmak gerekiyor. Ben bunu yapabiliyorum. Bu işe soyunanların bunu yapabilmeyi öğrenmeleri gerekiyor.
H. B’ Ç: Bugün Silivri’de ne üretiyorsunuz ?
Ayfer Serman: Biz keçi ile başladık ama keçi sütünü hak ettiği fiyata satamadık. Yedi sene önce insanlar bu kadar günlük süt peşinde değildi ve keçi sütü inek sütüyle aynı fiyata satılıyordu. Keçi işi yaparken koyun işine de girmiştik ve memnunduk fakat meraların çam ormanı haline dönüştürülmesi koyun işini bırakmamıza neden oldu. Şimdi yaklaşık 50 ineğimiz, düvemiz var ve süt işi yapıyoruz.
H. B’ Ç: Bu işe başlamak isteyenlere ne tavsiye edersiniz ?
Ayfer Serman: Bu işe girmek isteyenlerin önce bir kaç çiftlik sahibiyle detaylı görüşmesi gerek. Acele etmeden çok değil az hayvanla başlamak gerek.Ve kesinlikle bir ahıra girip çalışmak lazım. Kişinin çok iyi kendi imkanlarını kontrol etmesi, bilmesi şart ve ürettiğini satacağı pazarı önceden araştırması gerekiyor. Şimdi şöyle bir şey var. Çalışan insanların çok vakit yok. Bu ne demek? Örneğin Sefaköy’de tüm evlerde süt bulursunuz. Hanımlar yoğurtlarını kendileri yaparlar. Ancak Bahçeşehir’de daha çok çalışan hanımlar yaşadığı için burada süt satmanız çok kazançlı olmaz. Çünkü çalışan kadınların buna vakti olmayacaktır. Bahçeşehir’de işlenmiş güvenilir gıda satılabilir.
“Silivri’de olmanın en büyük avantajı; şehir çok yakın, İstanbul çok büyük bir pazar… Bizim gibi çiftlikte üretilen gıdaların önünün çok açık olduğunu biliyorum.”
H. B’ Ç: Süt işi kazançlı mı ?
Ayfer Serman: Süt işi iyi bir ekiple yapılacak en iyi işlerden. Sadece şu var; kesinlikle otunu, samanını,yulafını ya da arpanı kendin üretmelisin,yoksa taşıma suyla değirmen dönmüyor. İnek işinde işletmecinin kesinlikle her gün ahıra girmesi gerekir. Uzaktan ahıra kamera koyup oturduğun yerden ahırı izleyerek asla bu iş yapılmaz. Bakıcının anlamadığı ya da anlasa da yapmadığı bir çok şeyi kendin yakalayabilirsin. Mastarında sorun var mı? Hayvan yem yiyor mu ki yemiyorsa kesin bir sorunu var demektir. Keyifsiz mi ? Doğum yaklaşmış mı? Buzağı ishal mi? Doğum sonrası buzağının ishal iğnesi yapıldı mı? Sağım makinası ilaçlı suyla yıkandı mı? İneğin mastarı sağım önce ve sonrası ilaçlı suyla temizlendi mi ? Doğru yemleme yapıldı mı? Buzağılara doğumdan sonra en az 3 ay her sabah ve akşam anne sağılıp sağılmaz sıcak süt içirildi mi?
H. B’ Ç: Yöneticilik geçmişinizi de göz önüne alarak, İstanbul pazarı konusunda bir araştırma yapmışsınızdır ?
Ayfer Serman: Silivri’de olmanın en büyük avantajı; şehir çok yakın, İstanbul çok büyük bir pazar… Bizim en büyük reklamınızı Canan Karatay’lar ve onkologlar yaptı. Gıda konusunda farkındalık yaratan bu insanlar köy kökenli gıdanın önünü açtılar. Bir de yeni nesil çok besin tüketimi konusunda çok daha bilinçli… Ben 50 yaşındayım, biz geçmişte doğru besleniyorduk. Yani mevsimindeki ürünler bizim soframıza geliyordu. Şimdi her şey hormonlarla ya da başka ülkelerden mevsimi dışında sofraya getiriyor.
Bizim gibi çiftlikte üretilen gıdaların önünün çok açık olduğunu biliyorum. Bir de her ne kadar kapanmış olsa da, örneğin, Taze Direkt’in yarattığı pazar da ürettiğini satmak isteyenlere kapı açacaktır.
H. B’ Ç: Bu kadar başarılı bir kariyer sonrası hiç “ya yapamazsak” endişesi taşıdınız mı ?
Hiçbir zaman “ya yapamazsak” endişesi yaşamadım.Tabi çok zorluklar çektik ama benim yaşam felsefem,hangi iş olursa olsun “bunu bir insan yapıyorsa biz de yapabiliriz” oldu her zaman… Her kadının kendi kendine dahi olsa çok şey yapabileceğini düşünüyorum. Evde ekmek yapmak olur, evde makarna yapmak olur, örgü örmek olur… Her kadın ticaret yapabilir. Ben buna %100 inanıyorum. Bugün tüm bu ürettiklerimizi, köyde hanımlara yaptırdığımız tarhana, kesme makarna, kuru yufka, ekşi maya köy ekmeği, salça, turşu, lutanitsa (Balkanlar’da yapılan kahvaltılık) ve sütlerimizi satacağımız İstanbul’da bir dükkan açıyoruz. Hayalimiz dükkan sayılarını arttırarak doğru,doğal,sağlıklı,katkısız ürünle şehir insanını buluşturmak.
H. B’ Ç: Peki 6 sene sonra çiftçilik konusunda hangi noktadasınız ?
Ayfer Serman: Ben bugün inek sağabiliyorsam,hayvana iğne yapabiliyorsam kısaca bir eleman hadi gidiyorum dediğinde rahatlıkla yolun açık olsun diyebiliyorsam ve ürettiğim ne varsa rahat pazarlayabiliyorsam “evet, biz bu işi başardık” diyorum. Tabii altı – yedi senedir bu işi yapıyorum. Her gün yeni bir şey öğreniyorum. Örneğin daha yeni bir doğumda bir yavru kaybettik. Bunun için gördün ki doğumda bir aksaklık var. Hemen veterineri çağırmak gerekiyor. Çünkü bu hizmete harcayacağın para, eğer hayvanın yaşamazsa kaybedeceğin paradan katbekat az..
İstanbul’a 82 kilometre mesafedeki Karakızlı Çiftliği’nde yalnızca süt üretilmiyor. Serman ailesi yıllar içinde, “öğrendikçe” işlerini büyütmüş. Bugün İstanbul Belediyesi için çiçek yetiştiriciliği de yapıyorlar. Ayrıca 1200 dönüme varan arazilerinde ayçiçeği ve buğday da yetiştiriyorlar.
Marka çiftlikler yakın bir gelecekte çok daha büyüyecekler. Değişen tüketim alışkanlıkları bu pazarı her geçen gün biraz daha büyütüyor. Şehirli Çiftçiler’in toprakta kalıcı olacağının bir işareti de bu olmalı…
Bugün Ayfer Serman’ın “kendimi bir anda burada yaşarken buldum” dediği çiftliğindeki tüm planlaması da zincir olmasını arzuladığı dükkan… O her ne kadar, çiftliğin tüm pazarlama işlerinden sorumlu olan oğlu 26 yaşındaki Efe Murat’ın bu işin başında olacağını ifade etse de, genlerinden gelen yöneticiliğe gem vurması zor olabilir.
Ayfer Serman’a bu kelimelerin onun için ne ifade ettiğini sorduk:
Köy: Yaşam
Köylü: Zor
Şehir: Kaos
İnek: Üretken
Organik: Yok
Eşiniz: Dost