Doğada yaşamayı çok seviyorsunuz, meyvenizi kendiniz toplamak, yumurtalarınızı kendi tavuklarınızdan almak, alabildiğine yeşil görmek, temiz havayı bol bol ciğerlerinize çekmek istiyorsunuz ama şehirden de kopamıyorsunuz.
Doğayla iç içe yaşama hayalini gerçeğe dönüştürmenin tek bir yolu yok. Bir ayağı halen şehirde olup, diğer ayağını her fırsatta yeşile basan çok sayıda kişi var.
Altay ailesi böyle bir hayat yaşıyor.
Bursa’da şehre bıçak gibi saplanan hilkat garibesi gökdelenlerin çok üzerinde, 1200 metre yükseklikteki Dolubaba’da yaptıkları evleri, hayallerini eyleme dökenlerin neler başarabildiğinin de tam anlamıyla göstergesi…
Bu onların ve Dolubaba’nın hikayesi…
Bu macera kesinlikle doğaya kaçış isteği ile başladı. Bursa yaşamak için çok güzel bir şehir ve biz burada yeşille büyüdük, adı üstünde “yeşil Bursa” ama ne yazık ki gün geçtikçe sanayi şehri Bursa , Yeşil Bursa’nın önüne geçiyor.
Biz de soluklanmak için ilk olarak şu an yaşadığımız evin yanındaki arsayı aldık yani aslında merdivenleri adım adım çıktık.
İlk etapta arsaya haftasonlarını geçirmek için kocaman bir çadır kurduk ve hemen bostanımızı ektik. O zaman bu komşu ev uzun yıllardır kimsenin yaşamadığı bir evdi ve gerçekten çok bakımsızdı, biz de görüntümüzü bozmasın diye bize bakan duvarını beyaza boyadık. 1,5 sene sonra evin hiç kullanılmadığına emin olunca sahibini araştırmaya başladık ve ulaşıp evi satın aldık.
Konum itibari ile çok rahat ulaşabildiğimiz bir yer. Uzun ve sıcak yaz günlerinde iş çıkışı gelip akşam yemeğini burada yiyip, dalından meyvemizi koparıp, doğal hayatı kısa süreliğine yaşayıp şehre döndüğümüz bile oluyor. Evin arka tarafı harika bir çam ormanı ön tarafı ise ahududu tarlaları ve Uluabat gölünü kapsayan bir manzaraya sahip. Ama en çok evin önündeki devasa çam ağacına çarpıldık.
Burayı bayağı değiştirdik ve keyifli hale getirdik. Aslında evi bizden önceki sahibi kendi yaptırmış ve burada 1980-1996 yılları arasında resmen inzivaya çekilmiş. 16 sene boyunca yılın tamamını nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde (çünkü kışı çok sert ve 2017 yılında bile kışları ulaşım zor) burada geçirdiği için ev sert hava şartlarına göre inşa edilmiş. Çok az penceresi vardı, yeni pencereler eklendi, manzarayı değerlendirebilmek için verandayı genişlettik çünkü inanılmaz derecede misafir ağırlıyoruz ve taş fırın eklendi, evin içini de yardım almadan tamamen kendimiz yaptırdık. Sobamız evin en kıymetlisi, kış aylarında ısınma haricinde, yemek, kek, börek akla gelebilecek her şey sobada pişiyor.
Burada 12 ay tarım yapmak hava şartlarından dolayı gerçekten zor ayrıca çalıştığımız için tarım yapmaya şu an için vakit ayıramıyoruz ama bu gelecek planlarımız dahilinde. Şimdilik ıhlamur, kiraz, vişne ağacımız, ahududular ve çilekler, bostanımız ve gezen tavuklarımız var. Ticareti yapılabilecek kadar değil de bizim yiyebileceğimiz kadar sadece. Civar köylülerin buralarda büyük bahçeleri var ve komşulukları harika bizim meyvelerimiz bittiği zaman onların bahçelerinden devam ediyoruz. Komşularımızla bol bol sohbet ediyoruz, bu sayede ileride tarım yaparsak neler yaşayabileceğimize dair ciddi ipuçlarına sahip oluyoruz. Çünkü ilerde burada daha uzun zaman geçirmeyi planlıyoruz. Burayı o kadar seviyoruz ki düğünümüzü bile burada yaptık!
Fazıla ve Serhat Altay birlikte anlattı…